3 Şubat 2012 Cuma

Sen Bilirsin...


-Seni hiç tanımıyormuş gibi yanından öylece geçip gidemem. Tanımıyor numarası yapmayı pek beceremiyorum ben.
- Ben de onca şeyden sonra “mış” gibi davranamam. Sadece öylesine bir arkadaş olarak umursamazca, laf olsun diye nasılsın diyemem sana.
- Bir daha hiç konuşmayacak mıyız yani?
- Sanırım öyle.
- ….
- Sana kızgın değilim. Öfkeli hiç değilim. Tam tersine minnettarım, bana öğrettiğin çok şey var. Kimseyi suçlamıyorum. Sadece çok mutlu olmanı istiyorum. Seni hep hatırlayacağım.
- Sen de çok mutlu ol.  Ben de seni hep hatırlayacağım, ilk çamaşır makinamı aldığımda, tv izlerken. (sinsice gülümsüyor)
- Farkında mısın vedalaşıyoruz?!  Gülümsemek niye?
- Öbür türlü daha zor. Böylesi daha az kırıcı, gülümseyerek.
- Tamam o zaman. Artık kapatalım mı?
- Dur şu ödevin son sorusunu da çözeyim ondan sonra kapatırız.
- Sen hala dalgaya mı alıyorsun ya? Son konuşmamız bu!
-Son olmaz ya… selamlaşırız…
- Hayır. Selamlaşmayacağız.
- Peki. Kapatalım o zaman…
- Sen bilirsin.


Sen bilirsin. İlklerimizi böylece zaman mezarına gömmeyi istiyorsan, hala atan kalbine rağmen kendine ihanet edeceksen sen bilirsin.

Kapattık.
Ve bir daha da konuşmadık.

Ne çok düşünce sığdırırız kısa bir “Sen bilirsin.”e…
Hiçbir zaman düşünmesini istemediğimizi onaylarız sessiz bir sitemle…
Sen bilirsin dedim…
Kapattık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder